Artun Goksan with his wife

Artun Gökşan with his wife Cemile

This hilarious article was written in the aftermath of the 2006 Korean World Football Cup.

What Artun has done here is use the nicknames of many Lurucina’lis who seemed to have a Latin twist to the name, together with some Italian national football players and produce a hilarious story of Lurucina winning the world cup. The results are simply hilarious.

‎2006 Dünya Guppası’nı kim gazandıydı? Hatırlarsınız?

ÇAMPİYON LURUCİNA! (Nam-ı diğer İtalyano)

Daha evel söylemedik, gizlin duttuk. Dünya Guppası’na kölge düşmesin, pilannar pozulmasın deye husolduk. Ma şimdi rahadlığnan açıklayabilirik. Daha evel söylemediklerimizi, iki aydır garnımızda duttuklarımızı ortalık yere serebilirik.

Dünya Guppası’nı gazanarak Çampiyon olan ve gendi gendilerine İTALYANO adını yakışdıranlar bizimkılarıdı. Yani, geçen Bazar günü Fransızları laos ederek guppayı alan LURUCİNA’ydı. Eyya ne bellersiniz? İsdersanız size köyümüzün meşşur topcularını bir bir tanadalım:

Galede meşşur BUFFON. Butto Cemal hanımın oğlu. Takım kapdanı GANNAVARO da bizim Gannauro’nun toruncuğu olur. Çok eyi topcudur kerüt. Pas vermesini da, drıfıl yapmasını da çok eyi becerir.

Ya o BARZAGLİCİK! Amcası Batsali Hüseyin gibi, o da zehir zemberek top oynar. ZAMBROTTA desen, bubası Lambretta Musdafa’dan çekdi. Topu kapdı mıydı, dut dutabilirsan. Halil Pirilli’nin yeyni PİRLO da fırtına gibin adam. Bakdık sonra kerattaya, sanki da Pirilli’yi görün önünde.

O MAVRO KAMURAN desen, Soner Mavro yeyninden hiç çekmedi amma, gene da idare eder. Gattolardan GATTUSO’ya gelinca! Kedi gibin adamdır deyus. Nerde ararsan oraşda bulun genni. Ya, Londra’daki Lurucina takımında oynayan, Erkut deye bir yeyni var, sanki da şıp dediler da ayni burundan düşdüler ikisi da. Yeyen değiller mi oğlum?

Bir da GROSSO var, zanederim o da Yassilerdendir. YAKİNTA, AMELYA, İNZAGİ, ZAKKARDO hem obir birkaş danesini da tam çıkardamadım. Yeni yetişen gençlerdendiller, ya da olabilir Bodamyalı ya da Dalilidiller. Gendilerine sorsan ‘Lurucinalıyık’ deller da, ben dedelerini tanadığım için öyle benzettim.

Ma neysa! Yüzümüzü güldürdü, fena sevindirdi bizi deyuslar. Dünya Guppası’nı Lakşa’ya daşımaynan, bütün Lurucina ve çevresini sevince boğdular. Bravo gennere ve da bravo teknik direkdör MARSELLO LUPPA’ya, osu aldı genneri da sonuna gadar daşıdı.

Bu Marsello zaten, amcası Gusella gibin öyle deli doludur amma, affedersiniz ne bok yediğini eyi bilir. Zaten, off the record, ben genne ‘Çampiyon olmassanız, aldanıp da Lakşa’ya dönmeyin’ deye ufakdan bir nasihadda bulunduydum. Bu Marsello Luppa, luppacı bir adam değil amma, meseleyi oracıkda gavradı. Alamanya’ya ayak basdığı günden gitsin, kimsesini sekdirtmedi.

Bravo adama! Bravo da gene bravo. Kısacası bravolar…
***************************************************************************

Do you remember who won the 2006 World Football cup? The champion’s Lurucina, code name ”Italya”.

We never mentioned this before, we kept it a secret as we did not want to overshadow the football tournament. In order to keep other plans on course we kept quite, but at last we can comfortably say openly. After waiting for two months we finally want to get it off our chest.
We won the world cup, using an alias name of ITALYANO, yes it was our village players who last Sunday slaughtered the French and won the world cup. Off-course it was us, what do you all think?, we can finally introduce our famous footballers one by one.
The famous goal keeper BUFFON is none other than Butto Cemals son. The team captain GANNAVARO is none other than Gannauro’s grandson. He is a great footballer the rascal. His passing is as smooth as cutting grass, and what abot BARZAGLI! just like his uncle Batsali Hüseyinis he is a fast and furious player. As for ZAMBROTTA, he takes after his father Lambretta Musdafa. Once he takes the ball, catch him if you can. As for Halil Pirili’s cousin PIRLO, bless him is like lightning. Looking at the rascal is like seeing Pirili in front of you.
As for MAVRO KAMURAN well he hasn’t taken after his cousin Soner Mavro, but he still manages okay. As for the Gattos, GATTUSO the old rascal is like a cat, wherever you look he is there darting in and out, in London he has a a cousin playing for the Lurucina team, its amazing, he is almost the splitting image of his cousin, they are after all related.
There is also a GROSSO, I think he is from the Yassi family but not too sure, as for YAKİNTA, AMELYA, İNZAGİ, ZAKKARDO and a few others I could not quite make out which family they are from, I guess they are from the younger generation, maybe even from Bodamya or Dali villages, but naturally if you ask them they prefer to say they are from Lurucina. Its probably because I know their granddads so I can just about make them out. Anyhow the important thing is they put a smile on our face and the rascals have made us all proud by bringing the cup to our part of the field. They have brought happiness to the whole Lurucina area and its surroundings. Bravo and bravo again to the technical director MARSELL LUPPA, who took them right to the finals.
Though Marsello is a bit nutty he knows what the shit he is doing. Off the record I told him, ”if you don’t win the championship you will be well advised not to return back to this end of the fields”. It was just a little advise you understand. This Marsello Luppa is not a greedy man but I think he understood exactly what I meant. No sooner did he set foot in Germany for the start of his work, he never gave anyone a chance to get one in on him.
After all his success, i have to say Bravo to the man, bravo and again bravo.

All the photos on this page were taken by
Artun Gökşan

Artun 1
Artun 3
Artun 5
Artun 6

Tick the arrow on the right to open the page.
__________________
Sağdaki
Oku tıklarsanız sayfanın devamı açılır

Artun 7
Artun 8
Artun 9
Artun 11
Artun 12
Artun 4
Artun 10

Akıncılar fudbol takımı… (Akincilar football team)

Kıbrıs Türk fudbolunun belki da en esgi takımlarından biridir Akıncılar Gençlik Kulübü (AGK). 1948 yılında gurulan AGK, tarihi boyunca en üst kümelerden en alt kümelere gadar her aşamada böyük mücadelelere imza admışdır.

Tabii ben gendimi bilmeye başladığım 1970’li yılların başındaki, yani 1970-74 arası Akıncılar takımını anlatacam size. Köyde, Bazar günneri, toprak sahada oynanan ve hepsimiz için büyük bir eğlence olan maçları gaçırtmak isdemezdik. Bizim evin verandasından gözüğen sahaya insannar toplanmaya başlayınca, gardaşım Birtan’ınan beraber sahaya goşdurur, sahanın doğu tarafındaki yüksek ohdonun üsdünden maçı guşbakışı seyrederdik.

Hatırlarım bir Bazar günü maç varıdı da, babam bizi zorunan Ballura’daki bahcamıza drifil toplamaya götürdüydü. O gün Birtan’ınan beraber bir nevi ‘abergiya’ uygulayıp suratımızı asdık, maça gidmek isdediğimiz söyledik. Babam ilk önce gızdı, brakmak isdemedi, amma ‘abergiyamız’ devam edinca bizi salmak zorunda galdı. Ballura’dan köye gadar nasıl goşdurarak gidip maçı yetişdik, inanamassınız!

Akıncılar takımı o zamannar İkinci ve Üçüncü Lig’lerde oynardı. Hangi sene İkinci, hangi sene Üçüncü Lig’de oynadığımızı tam hatırlamam, amma şampiyon olup İkinci Lig’e çıkdığımızı, sonra geri Üçüncü Lig’e düşdüğümüzü hatırlarım.

O zamanlar çok heyecannı geçen bu maçlara yalınız adamlar, gençler değil; gadınnar, çoluk-çocuk, ihdiyarlar dahil herkes gatılırdı. Maça gidmek için pilet almak ya da para ödemek gerekmezdi. Maçlar beleşidi ve herkese serbestidi. Sahanın batı tarafındaki tepeciğin üsdüne baslarınan tumufiller dizilir, bazı insannar maçı arabalarının içinde oturarak seyredellerdi. Sahanın doğu tarafındaki yüksek ohdo da dolup daşardı. Maçlara toplanan galabalıklar yüzünden, maçlar tam bir panayır yerine dönerdi. Salih dayının şammalileri da aha bu maçlarda kapış kapış satılırdı. İbrahım Amca, sinemadaki gibi maçlarda da darı satardı.

Benim hatırladığım Akıncılar takımında kimler varıdı? İlk hatırladığım galeci, Osman İzmayilo’ydu. Ondan sonra galeye Süleyman Buri geşdiydi. Osman da Süleyman da çok iyi galecileridi. Onnar galede olduğunda, maçı seyreden insannara güven verillerdi. Takımın maneceri da Süleyman Hoca (Aza)’ydı hatırladığım gadarıynan. Başga manecerler da geldiydi bu dönemde amma onnar aglımda galmadı.

Takımda oynayannara gelince (hatırladıklarım): Ramadan Fiyuri, Osman Musgo, Musdafa Buri, Halil Pirilli, Yıldıray, Ali Civciv, Hasan Canbulat, Hasan Garabardak, Yusuf Toz (Vrango), Yusuf İbo, Veli Gilli, Soner Mavro (Mudaho), Hasan Satır (Sasetti), Memduh, Hüseyin ve Halit Vidinni gardaşlar. Hasan Ziya’ynan Erdinç Buri da takıma ara sıra giren genç fudbolculardanıdı.

Ma ne maçlar olurdu o zaman! Aklımda galan en heyecannı maçlar arasında Dumlupınar maçı varıdı. Usda fudbolcu Galliga, Dumlupınar’ın hem antrenörü hem fudbolcusuydu. O maçda Süleyman Buri’nin yapdığı süper gurtarışları ve Dumlupınar’ı 1-0 yenmemizi hiç onudmam. Galliga o gün canını yedi amma Süleyman’a bir gol atamadı. Ne o, ne da obir Dumlupınar fudbolcuları. Süleyman doksana atılan topları, sanki havadayken dahi hamle yapar kornere atardı.

Unutamadığım bir başga maç da Binadlı’ynan yapdığımız maçıdı. Yannışım yoğusa bu maç ‘dostluk’ maçıydı. Amma öyle bir maç oldu ki unudulması imkansız. O maçda 3-1 önde olduğumuzu ve maçın 3-3 biddiğini hatırlarım. Musdafa Buri’nin, bu maçda gardaşı Süleyman’a nasıl gol addığını bilmem hatırlayannar var mıdır? ‘Demir bek’ dediğimiz Musdafa Buri, garşıdan gelen topu çıkarmaya çalışırkan, topa nasıl vurduysa, top havaya dikilip geriye gendi galemize doğru giddi. Havadan süzülerek gelen top, Süleyman Buri’yi asdı ve gol oldu. Süleyman gardaşına ‘Napdın be abii!’ diye isyan ederkan, Musdafa Buri da kafasını ellerinin arasına alıp yere yaddı galdı.

Aynı maçda Süleyman Buri’nin bir da penaltı gurtardığını hatırlarım. Penaltı atışında topun tarafını iyi tahmin eden Süleyman, dalıp topu kapdı ve top gucağında bayıldı. Süleyman’ın bayıldığını annayan arkadaşları yanına goşdururken, kenarda maçı seyreden annesi Ayşe abanın basdığı çığlıklar hala daha gulağımdadır.

Bir da meşşur Lefge maçı var unudulamayan! İkinci Lig ‘ölüm-galım’ maçlarından biriydi Akıncılar-Lefge maçı. Ya son maçıdı ya da bir evelki maç. O gün biz döversak kümede galacayık. Lefge’nin da şampiyon olması için garanti dövmesi lazım. Lefge’den maça iki bas dolusu Lefgeli geldi. O zaman süper bir takımı olan Lefge’nin galecisi da Mazlum hocaydı.

O günkü maç 1-1 berabere biddi. Biz küme düşdük, düşerkan Lefge’yi da şampiyonnukdan eddik. Zanedersam Güçük Gaymaklı şampiyon oldu böyle olunca. Eh! Maçdan sonra gavgalar kopdu tabii. Lefgelilerinan Lurucinalılar biribirine girdi. Epey gavga-galabadan sonra Lefgeliler baslara binip köyden gaşdılar. Köyde görevli Yahya polisin o gün dabanca çekdiğini ve bazı Lefgelilerin peşine düşdüğünü da söyler göz şahidleri.

Deplasmanda oynadığımız aklımda galan maçlardan biri da Girne-Akıncılar maçı. Bu maçda Girne’yi 2-1 yendiğimizi ve Osman Musgo’nun addığı golun ağları parçaladığını hatırlarım. Ağların parçalanması tabii Osman Musgo’nun sert şutundan olabilirdi, amma esas mesele ağların çürük olmalarındanıdı.

O yıllarda Üçüncü Lig’den İkinci Lig’e çıkmada Sinde’ynan böyük rekabetimiz varıdı. Bu rekabedden çoğu zaman biz galip çıkardık. Sindeli Sadıkoğlu diye bir işadamı varıdı. Sadıkoğlu daima Sinde’ye desdek verir, bazı maçlarda gendi takımına ‘ödül’ adı altında para bağışında bulunurdu. Biz da maçlarda Sinde’yi ya yendiğimizde, ya da şampiyon olup onnarı geşdiğimizde hep beraber “Selam da söyleyin Sadıkoğlu’na…. Beş bini on bin yapsın da…” şarkısını söylerdik.

Akıncıların bir de “Akıncılar bir eldir, Gıbrıs’da coşan seldir, …. , Göreceksin o nedir!” şeklinde mısralara sahip bir de marşı varıdı. Sözlerini tam hatırlayamadığım bu marşı hep birlikde söylerdik.

Akıncılar’ın o toprak sahada oynadığı en son maç, hatırladığım gadarıyla, yağmur-çamurun bol olduğu bir günde Çanakkale’ynan oynandıydı. O maçda Çanakkale’yi 7-0 yenerek, Akıncılar takımının Lurucina’daki tarihine son nokdayı goyacaydık. O maçdan sonra Akıncılar Lisi’ye daşınacak ve bundan sonraki mücadelesini yeni bir ortamda, yeni ‘çimenni’ sahasında sürdüreceydi.

Akincilar youth club formed in 1948 is probably one of the oldest Turkish football clubs in Cyprus. From the top to the lowest leagues they have determinedly made a mark.
Naturally due to my age I can only explain the matches played between 1970-74. The matches were played on Sunday’s and were an exciting and eventful day for us. We never wanted to lose any matches. From our home veranda we could see people gathering to watch the match, Together with my brother Birtan we always used to run to the east side of the stadium. From a particular vantage point we had a good birds eye view of the game.
I remember one particular Sunday when our father was forcing us to go and help cut plants in the Ballura fields to feed the animals. We kinda went on strike by sulking all day to show our disapproval. Initially dad was angry but in the end he took our protest seriously. He finally let us go and Birtan and I ran so fast to the village you could not believe it.
In those days Akincilar used to play in the 2nd and 3rd divisions, Which years they were in the 2nd or 3rd I cannot remember, but I do remember becoming champions of the 3rd division, which won our promotion into the 2nd and than we fall back to the 3rd division again.
In those days it wasn’t just the men and boys who used to get excited about football but also the women, children and old people. Everyone used to go. There was no such thing as paying to watch the matches in those days, it was all free. On the West side of the stadium was a hill and cars used to gather. Some people watched the matches from their cars. The place was always crowed and match day was almost like a fairground atmosphere. Salih uncles ‘ şammali’s ( a Turkish sweet often made of Semolina) just like at the cinema were always selling well.
As I remember it, some of our players in particular the goalkeeper was Osman İzmayilo. Later on Süleyman Buri took his place. They were both good goal keepers, as long as they were in goal people felt relaxed and confident. The manager was Süleyman Hoca (Aza), I remeber during that period there was another couple of managers but only Süleyman’s name has stuck in my mind. As for the players there was also Ramadan Fiyuri, Osman Musgo, Musdafa Buri, Halil Pirilli, Yıldıray, Ali Civciv, Hasan Canbulat, Hasan Garabardak, Yusuf Toz (Vrango), Yusuf İbo, Veli Gilli, Soner Mavro (Mudaho), Hasan Satır (Sasetti), Memduh, Hüseyin and the Halit Vidinni brothers. Oh and there was also Hasan Ziya and Erdinç Buri.
But what matches there was in those days! One of the most exciting that sticks to mind was against Dumlupinar. I remember the football player Galliga, in addition to playing he was also Dumlupinar’s trainer . In that match our goal keeper Süleyman Buri made some amazing saves which helped us win 1-0 It was an unforgettable match. Try as he did, Galliga could not get a goal past Süleyman. Its like he flew in the air, just a touch and the ball used to go over to corner kicks.

Another unforgettable match was against Binatli. If I’m not mistaken it was a friendly, but what a game it turned out to be. Its impossible to forget such a match. I remember we were leading 3-1 but it finished 3-3. How Mustafa Buri’s brother Süleyman let in 3 goals is hard to believe and Its hard to remember. There was a moment when Mustafa Buri tried to clear the ball away, However he kicked it, it went straight up in the air and came full circle backwards to go into his own goal. His brother Süleyman shouted out and said ”what have you done brother”, while poor Mustafa put his hands to his head and fell on the ground in despair. I also remember that Süleyman saved a penalty that day. He anticipated where the ball was being shot, jumped and grabbed it in his arms. He held it and collapsed to the ground. Realizing that Süleyman must have fainted the players ran to him. His mother Ayse watching her son go down, panicked and started to scream and cry. I can still hear her screams in my ears..
Then there was an unforgettable match with Lefka which was a life and death situation. If we won we would stay in the 2nd division. It was either the last or second from last match. On the other hand a win for Lefka would win them the championship. On that day 2 bus loads of Lefka fans came to our village and their goalkeeper was the well known Mazlum hoca. The match ended 1-1. We got relegated, but we stopped Lefka from becoming champions. I think Güçük Gaymaklı became the champions that year. So naturally after the match fights broke out. The two sides fans got into fights. After all the troubles the Lefka fans boarded their buses and left. A policeman from Yahya who was on duty in the village pulled out a gun and ran after the Lefka fans, well tha’s what some eyewitnesses swore they saw.
One of the most memorable away matches was the Kyrenia-Akincilar match which we won 2-1. That winning match was unforgettable because of Osman Musgo’s winning goal. The goal net got ripped, everyone celebrated the powerful shot that caused the net to get shredded. Naturally we knew it was because of the net being old and tatty, but we liked to think it was Osman Musgo’s powerhouse shot that did the damage.
In those days one of our main competitors turned out to be Sinde. In That rivalry we often came on top. There was business man from Sinde named Sadıkoğlu, he always used to give lots of support to the Sinde team. His support included donations in money, because of that every-time we beat Sinde in a match we used to tease them by sending our regards to Sadıkoğlu. We used to sing ”instead of five he should give them ten thousand”.

Our favorite song however was the Akincilar football anthem, which I can’t remember all the words now. The last match Akincilar played in their village was on a very wet day. It was raining and the the field was very muddy. We beat Çanakkale 7-0 and drew the line by the historic win. After that match the village was resettled to Lisi, there-after they would continue their struggle in a newer, upgraded grass pitch.